TransEarth / DünyaKazan’ın
Bir başka bacağı ise PankCar.

Pank teknemizin yeni sahibini bulmasıyla
2009 senesinde aramıza katıldı.
2006 model Mercedes Sprinter kısa modeli.
Yani bir minibüs.
Amerika’da Dodge Sprinter olarak üretimde.

2007 senesinde
Canada’lı Roadtrek firması tarafından
Caravan’a çevrilmiş.

Herşey iki kişilik.
Yatak, yemek, banyo, tuvalet, ısıtma, soğutma.
Şehir içinde park edebilir,
Dizel motorlu, konforlu.

İlk etapta PankCar ile
2010’da
Hedef Kuzey Amerika.
USA, Canada, Alaska

Bunlar tamamlandı ve
2011’de PankCar da yeni sahibiyle buluştu.

22 Nisan 2010’da başladık PankCar ile.

New York’dan hareketle kuzeye doğru.
Bakalım yol bizi nerelere götürecek.
Sırtımızda yine evimiz.
Ama bu sefer tekerleklerimiz var.
Altımızda su değil , toprak var.
Demir atmıyoruz,
El frenini çekiyoruz.
Rüzgarı değil,
Sıcaklığı kolluyoruz.
Benzer değil ama bu da gezginliğin bir türü işte.

Kuzey Amerika’nın iç bölgeleri de gezelim dedik.
Önce 2 aylık bir rota cizdik kendimize.
Bir topladık kilometreleri tam 30.000 km.
Megerse kuzey Amerika bir kıtaymış.
Bıraktık kendi haline.

22 Nisan sıkı bir performansla tam 90 km gittik.
Bridgeport isimli bir kıyı kasabasında kaldık.
Burası bir parklar şehri.

Araba içinde gecelemek her yerde mümkün değil.
Polise sorduk.
Tamam kalın diyince, harika parkın kıyıcığında geceledik.
Sabah deniz kenarı yürüyüşü,
Deniz kıyısında Türk kahvaltısı.

Ver elini Apalachian Dağları.
Kuzeydoğu Amerika’nın sıra dağları
Ve en yüksek tepesi Mount Washington.
Geceleme North Conway’de

Arada otelde kalıyoruz ki,
Banyo vs. ihtiyaçlarımızı karşılayalım.
Otel 1800 senelerinden kalmıştı tahminen.
Küçücük kasaba, geniş caddeler.
Avrupa’dan çok farklı.

26 Nisan 2010  Kuzey Doğu USA   

 

3 gece yattık White Mountains Bölgesinde.
Sebep yerleşme ve tamiratlar.

Sığamadık kocaman PANK’dan
Küçük PANKCAR’a.

7-8 ay kullanmayınca da
Arıza listesi uzamış.
İşleyen demir ışıldar ya.

White Mountains bölgesi
Muhteşem bir hike ve kayak merkezi

Mayıs ortasına dek kapalıymış
Zirveye çıkan yol.
Biz de yürüyerek çıkmadık.

Karşısındaki Square Ledge
Kayasının tepesinden baktık.

Yolda geçtikçe kasabalardan,
Sanki dedik 1900’lerin film platolarındayız.
Hersey eski.
Yeniyse bile nostaljik görünümlü.
Tek modern yapılar, shopping mall ve outlet’ler.

Bugün New Hampshire eyaletinden
Maine eyaletine geçtik.
Yarın ise ver elini Canada kısmetse.

Resimler Kuzeydoğu Amerika

29 Nisan 2010 Halifax

Onceki gün 800 km yaptık.
Halifax’a geldik.
Halifax, Nova Scotia eyaletinin başkenti
Nova Scotia ise Canada’nın
Atlantik’e açılan kapısı.

Canada’nın ilk göçmenleri
Buraya gelmişler.
Avrupa’nın çeşitli yerlerinden.
Ama ağırlıklı olarak,
İrlanda, İngiltere ve İskoçya’dan.
Fransızlar % 17.

İskoç asıllı bir amca,
Yeni Dünya’da kurulan
New England, New France, hatta New Spain’den sonra
Niye İskoçya olmasın deyip,
Buraya Yeni İskoçya anlamında latince
Nova Scotia isminin konmasına sebep olmuş.

Türkiye’nin yüzölçümünün 14’te biri,
Ama 8.000 km kıyısı var.
Deniz herşey demek.

Nova Scotia’da, Dünya’daki
En yüksek tide (med-cezir) ölçülmüş.
Tam 16.4 metre.
Genel tide ortalaması ise 14 metre.

Gittik, Low Tide zamanı
Halls Harbour limanını gördük.
Resimler aşağıdaki linkte.

Resimler Halifax

Halls Harbour’un
Anlık med-cezir durumunu görmek için :

https://www.novascotiawebcams.com/en/webcams/halls-harbour-1/

05.05.2010     NEWFOUNDLAND

Newfoundland yalnız bir ada,
Newfoundland ıssız bir ada,
Newfoundland ilginç bir ada.

1949 senesinde İngiltere’den ayrılarak
Canada’nın Labrador eyaleti ile birleşmiş.
Türkiye’nin yarısı kadar eyalette 500.000 kişi yaşıyor.

Newfoundland soğuk.
Yazın maximum 20 derece.
Kışın eksi 20’lere iniyormuş.
Oysa Paris ile aynı enlemde.

Sebep Labrador soğuk su akıntısı.
Arctic suların zengin yaşamını ve soğuğunu getiriyor.
Hemen güney doğudaki Grand Banks sığlıklarında da
Gulfstream sıcak su akıntısı ile karşılaşıyor,
Ve Grand Banks balıkçıların cenneti oluyor.

1992’de balık miktarının azaldığı tespit edilmiş ve,
Kıyılara 320 km uzaklıktaki bir hat içinde
Morina balığı avlamak yasaklanmış.

Ve bir gecede 20.000 kişi işsiz kalmış.
Büyük tekneler sınırların dışında avlanmaya devam etmiş,
Küçükler, yengeç ve karides avına yönelmişler.

Göç başlamış ve nüfus % 20 azalmış.
Yasak hala sürüyor.

Güney Pasific’in fatihi Captain James Cook,
Tahiti, Avustralya ve Yeni Zelanda’ya ayak basmadan önce
1760 senesinde Newfoundland’e gelmiş.
Batı kıyısını karış karış gezmiş,
Bay of Island bölgesinin ilk haritasını çizmiş.

Captain Cook, denizci, donanma komutanı,
Astronomi ve matematik biliyor,
Kaşif, kahraman, gezgin.
Çizdiği harita halen kullanılabilir özelliklerde.

Gros Morne National Park UNESCO tarafından
1987 senesinde World Heritage kapsamına alınmış.
Galapagos Adalarının, canlıların evrimi konusunda
Bilime tuttuğu ışığı,
Gros Morne’daki Tableland dağları da
Dünya’nın gelişimi ile ilgili geologistlere tutmuş.

Newfoundland’in heryeri su.
Nehir, göl ve deniz birbirine karışmış.
Söylentiye göre Dünya’daki en temiz su buradaymış.

Bitki örtüsü, binalar ve renkler,
İzlanda ve Svalbard’ı hatırlatıyor.
Yani soğuk bölgeleri.

Evlerin önünde ahsaptan şık sandıklar,
Çöp içinmiş.
Çamaşırlar mutlaka evlerin arasına
Varagele usülü gerilen iplere asılırmış.

İnsanları cana yakınlıkları ve
Yardımseverlikleri ile meşhurmuş.
Bunu doğrulayan 5-6 deneyim yaşadık.

Arabadan damlayan suyun
Sebebini bulmaya çalışırken,
Yardıma gelen bir adam, ikinci cümlede
İş kıyafetleri ile arabanın altına yatıverdi.

Teşekkür anlamında hediye ettiğimiz
Nazar boncuklu anahtarlığa da
Kutsal bir emanet gibi tepki verdi.
Kemgözlerden koruyacağına inanıldığını söyleyince de
Hayretle 3 defa kansere yakalandığını ve atlattığını,
Bunun kendisini koruyacağına sevindiğini söyledi.

Newfoundlan’in tipik hayvanı Moose,
Canada geyiği.
534 kiloya kadar çıkıp,
Saatte 56 km süratle koşup,
Suda iki kişilik kano ile yarışabiliyorlar.

İlk defa 1904’de adaya getirilmiş.
Vegeterian, günde 22 kg orman yiyor.
Newfoundland’liler vegeterian değiller,
Senede 22.000 moose yiyorlar.

Newfoundland’in 25 km güneyinde
İki küçük adacık var.
St. Pierre ve Miquelon
Üstünde 6.000 kişi yaşıyor.

Bu adalar Fransa toprağı.
İnsanlar Fransa vatandaşı,
Fransız okullara gidiliyor.
Peugeot, Citroen, Renault arabalara biniliyor,
Euro ile ödeme yapılıyor.
Yeni Dünya’da Fransız Bayrağı dalgalanıyor.

Bize çok sevimli gelen tarafı da
Canada ile arasında yarım saat fark var.
Yani Canada’da saat 5:00 iken, orada 5:30

Ha, bir de bu arada ‘Niyufunlend’ diye okuyacakmışız.

Resimler Newfoundland

09.05.2010    PRINCE EDWARD ISLAND 

                                     
Prince Edward Island’a gittik.

Kanada’nın bakımlı arka bahçesi.

Bir uçtan bir uca 250 km.

137.000 kişi yaşıyormuş.

Yeşil çok, dağ yok.

En yüksek noktası 152 metre.

Anakaraya köprü ile bağlanmış.

Tam 13 km.

Buz kaplı suların üstüne yapılmış,

Dünyanın en uzun köprüsü.

Confederation Bridge.

Hani biz de Ataköy’den Yassıada’ya

Bir köprü yapabiliriz belki.

Ama Sivriada’ya da uğrasın lütfen.

Başkenti Charlottetown

Eski ve tarihi bir şehir.

Kanada Konfederasyonu görüşmeleri

1864 senesinde burada başlamış.

Bu sebeple Kanada’nın doğum yeri imiş.

Artık Fransız Kanada’sındayız.

Ağırlıklı Fransızca konuşuluyor.

Hatta sadece Fransızca konuşuluyor.

Heryerde tek yıldızlı Fransız bayrakları,

Fransız zevkleri ve lezzetleri.

Bahçeler daha bakımlı olmaya,

Evler de güzelleşmeye başladı.

Her taraf göz alabildiğine çimen.

Ama ne çimen.

Evlerin önünde bir tekne,

Bir karavan, bir traktör,

Bir jeep.

Trafik yok.

Köprülerin bir kısmı tek şerit,

Yeni Zelanda misali.

Istakoz, dana etinden ucuz.

Kilosu 12 Dolar.

Tahmin ediyoruz ki burada

Eceliyle ölen istakoz yok.

Çok da lezzetliler ama biz ne yapalım!

Resimler Prince Edward Island

13.05.2010 QUEBEC

Quebec eski bir şehir.
2008 yılında 400. Yılını kutlamış.
Amerika’da Mexico’nun kuzeyinde
Duvarlarla korunmuş tek şehir.

Yuzyıllar içinde pek çok ‘İlk’ görmüş.
İlk taş kilise, ilk Anglikan katedral
İlk müze, ilk kız okulu,
İlk Fransızca Üniversite

Duvarların içindeki eski Quebec,
Unesco tarafından Dünya Mirası Listesine alınmış.

Avrupa’lılar benzerlerini çok görmüşlerdir,
Ama tarih fakiri yöre insanları için,
Güzel ve şirin bir kent.

Biz buradayken ise,
Sezon henüz başlamamış,
Pek çok yer kapalı,
Insanlar yoklar,
Hava buzzzz gibi soğuktu.

Soğuk hariç, bizce çok güzeldi.
Kalabalık turist gurupları ile insan
Farklı bir atmosferde hissediyor kendini.

Hersey Fransız.
Ingilizce ile anlaşmak zor,
Arrogant Fransız’lar heryerde.

Diğer taraftan,
Peynir, şarap, ve Fransız Mutfağı.
Bizce katlanılır.
Giderseniz sezonu değil ama
Havayı kollayın.

Resimler Quebec

16.05.2010 MONTREAL – OTTAWA

Yolumuz arka arkaya büyük şehirlere düştü.
Zaten hepsi de birbirine az çok benziyor.
Montreal ve Ottawa’nın da fazla özelliği yok.

Montreal büyük bir şantiye şeklindeydi.
Her taraf inşaat.

Söylendiği gibi de değildi.
Paris’ten sonra Dünya’daki
Fransızca konuşulan en büyük şehir ama
Biz İngilizce ile herkesle anlaştık.

Dünyaca ünlü Cirque de Soleil’e gittik.
Anadolu Ateşi kadar ihtişamlı değil ama,
Güzel bir deneyimdi.

Montreal kışın o kadar soğuk olurmuş ki,
Kışın hanımefendiler alışveriş arzularını
Üşümeden ve buzda kaymadan
Yerine getirsinler diye
Yeraltına 32 km çarşı yapmışlar.
Daha dogrusu çarşıları yeraltından
Birbirine bağlamışlar ve bu yollara da
Dükkanlar serpiştirmişler.

Bankalar, 7 metro istasyonu, ofisler,
Müzeler, otobüs terminali, lokanta ve
Otelleri de bağlayınca olmuş sana bir yeraltı şehri.

Kışın günde 500.000 kişi olurmuş yeraltında.
Hatta Montreal’e iki katlı şehir denirmiş.

Ottawa başkent.
Kraliçe Victoria’nın siparişi ile
Oraya kurulmuş.
Muhteşem Parlamento kompleksi
Yeter de artar.

Batıya doğru yola devam.
Daha 7500 km yapmışız.

Resimler Montreal – Ottawa

19.05.2010 ONTARIO

Hani Tommiks, Teksas’tan hepimizin bildiği,
Beş büyük gölden bir tanesinin adı ve
Kanada’nın kalbinin attığı eyalet Ontario.
Doğudan batıya katettik.

Milli parklar, küçüklü büyüklü yerleşimler,
Yeşil ve mavinin içiçe olduğu,
Göller, nehirler, ormanlar.
Ayılar, Moose’lar, geyikler.

Pukaskwa Milli Parkında kamp yerinde geceledik.
Çadır ve karavan yerleri ayrılmış, işaretlenmiş,
Elektrik, ateş yakma yeri, odun
Piknik masası, umumi tuvalet , duş
Herşey organize.
Kimse yoksa eğer, kendi kaydınızı yapıp
Paranızı kutuya atın. 25 Dolar.

Ertesi sabah bize Ayı ve yavru Moose
Görüp görmediğimizi sordular.
Oysa biz romantik bir şekilde
Yıldızlarla yalnız olduğumuzu zannetmiştik.

Sadbury havzasını gezdik.
1 Milyar 800 milyon yıl önce,
12 km çapında bir göktaşının düştüğüne
Ve burayı şekillendirdiğine inanıyorlar.
Biz de itiraz etmedik.
Delil yetersiz ne yapalım?

Zengin maden yatakları ve
Ay yüzeyine benzeyen kaya oluşumları varmış.
Bu sebeple NASA, Apollo programında
Astronotlara burada eğitim vermiş.

19. yüzyıl sonlarından beri faaliyette olan
Çok büyük Bakır ve Nikel madenleri var.
Bir minyatürünü gezdik.

Yolumuzun üstüne Ouimet kanyonu çıktı.
Üstünde de iki tane asma köprü.
Sadece yayalar için.
Bir tanesinin uzunluğu 92 metre, yerden ise 38 metre yüksekte
Diğerinin uzunluğu 183 metre, yerden ise 47 metre yüksekte.
Resimlerde görülmüyor ama,
Sal-la-nı-yor-du.

Baktık yüzlerce gölün ortasında Nestor Falls.
Hadi görelim, ama şelale dandik.
Dediler ‘Deniz uçağı var. Gezer misiniz?’
Biz de dedik ki, Bahar?

Bir de baktık Kemal pilotun yanına,
Nesrin arkaya, bir de boş yer.
Pilot marşa bastı.
Çata pata öksüre tıksıra çalıştı motor.
İki ara gazı.
‘Tamamdır.’ dedi pilot.
‘Demiri alalım, iskeleden çözülelim,
Sonra biraz gölde turlarız.’

‘Tamam.’ dedik ne diyelim.
Yine delil yetersiz.
Gölde gidiyoruz.
Pilot’a ‘Bu ittiğin ne?’ dedik.
‘Dümen’ dedi.
‘Aaaa! Biz de dümen tutarız.’
‘Tamam da birazdan kalkacağız.’
‘Yok o zaman kalsın. Başka zaman kısmetse!‘

Pır pır ederek kalktık ki,
Manzara müthiş, her yer su.
Minikli, büyüklü göller, adalar.
İnsanlar balık tutarmış.

Yazın tamam.
Ama kışın ısı eksi 30 derece.
Bütün göller buz tutarmış.
Kalınlık 50 cm ile bir metre arasında.

Kasabadaki bir zatı muhterem,
Karları küreyerek göllerin üzerinde yollar açarmış.
Insanlar arabalarına biner,
Gölün ortasına gider,
30-40 cm çapındaki
Motorlu buz matkapları ile
Birer delik açar, oltalarını sallandırır ve
Balık tutarlarmış.

Bazıları gece çadır kurar
Oltasının başında buzda uyurmuş.
Var mısınız kışın gelelim?

Manitoba eyaletine geçtik.
Saatlerimizi bir saat daha geriye aldık.
Havalar şükür ısındı.
Yazlıklar ortaya çıktı.

Resimler ONTARIO

22.05.2010 MANITOBA-SASKATCHEWAN

Manitoba ve Saskatchewan,
Kanada’nın orta bölgesindeki iki eyalet.
Ortak özellikleri dümdüz olmaları.
Issız olmaları.
Km2’ye 1.5 insan.
Bizde 100’e yakın.
Ingiltere’de 245.

Başkentleri Winnipeg ve Regina.
Üç gündür, 1500 km
İp gibi bir otobanda gidiyoruz.
Büyük tarım alanlarının içine
Petrol pompaları serpiştirilmiş.
Hani Dallas dizisinde gördüklerimizden.

Kanada’yı Atlantik’ten Pasifik’e geçen
Canadian Pacific Railway demiryolu
Zaman zaman otobana yakınlaştı.
Tren vagonlarını saydık.
100 adedin altında yoktu.

Her 60 adette araya bir lokomotif.
Sonuncusunu sayarken köprü denk geldi.
200’den sonra sayılar karıştı.

Hani denizin üstünde iken
Gökyüzünün doyasıya tadına varırsınız ya,
Uçsuz bucaksız ve ağaçsız yerde de
Gökyüzünün muhteşemliğini
Doyasıya içinize çekebiliyorsunuz.

Mazot alıyoruz, Nesrin su alıyor,
Camları siliyoruz ve gidiyoruz.
Tam 7 km sonra ampul yanıyor.
Para ödemedik!!
Hemen U-dönüşü.
Acaba polise haber vermişler midir?
Nasıl olacak?

15 dakika sonra süngüsü düşük bir halde
Pişkin bir tavırla özür dilemek amaçlı
“Beni tutuklayacak mısınız?” sorusuna
“Hayır, Geri geleceğinizi biliyorduk.” Cevabı ile
Koca bir kahkaha aldık.

Resimler MANITOBA-SASKATCHEWAN

24.05.2010 CALGARY

1988 kış olimpiyatlarının ev sahibi Calgary.
Kanada’nın en hızlı büyüyen şehri.
Oysa geçen yüzyılın başında
Küçük bir kowboy şehri imiş.

Ne mi olmuş?
Alberta eyaletinde petrol bulunmuş.
Calgary de olmuş iş merkezi
İşsizlik oranı sıfır gibi.

Olimpiyat köyünü gezdik.
Kayakla atlama pistlerinden
Yazında atlanıyormuş.
Pistlerin üstündeki plastiği ıslatınca
Buz effekti yaparmış.

65 Milyon yıl önce yeryüzünden silinen
Dinazorlarımızın pek çoğu
Alberta’da yaşamışlar.
Drumheller’deki müze
Dünya’daki en büyüğü.
Halen fosiller çıkarılıyor ve
Labaratuvarlarda inceleniyormuş.

Horse Shoe Canyon ( Atnalı Kanyonu)
Değişik bir oluşum.
Bizim Pamukkale ve Kapadokya misali
Kendine özgü bir görünümü var.

Artık dağlara gidiyoruuuzzz!!
Resimler CALGARY

29.05.2010 ROCKY MOUNTAINS

Size dense ki:
Öyle bir dünya yaratın ki,
Doğa’nın bütün güzellikleri,
Harikulade manzaraları,
Muhteşem bir kombinasyon ve
Bütün yoğunluğu ile bir arada olsun ve
Insanlar huşu içerisinde kendilerinden geçsinler.

Yaratacağınız yer Banff ve Jasper Milli Parkı imiş
Dağlar, büyük dağlar, yüzlerce.
Nehirler, göller, çam ormanları,
Şelaleler, buzullar, renkler.
Her kafanızı çevirişinizde
Ayrı bir takvim yaprağı görüntüsü.
Kartpostallar burayı görür ve kıskanırlarmış.

Nasıl da başarılı korunuyor.
Vahşi doğanın vahşiliğine nasıl da değer veriliyor.
Yürüyüş, kamp, kano, rafting , binicilik,
Bisiklet, kaya ve buz tırmanışı, kayak var
Ama buranın sakinlerinin önceliği var.
Geyiklerin, sincapların, Moose’ların, kuşların,
Tilkilerin, keçilerin, koyunların, kurtların ve ayıların.

Burada trafik tıkanırmış.
Sebebi turist otobüsleri değil,
Yolda giderken vahşi hayvanları görüp,
Herbir trafik ve nezaket kuralını hiçe sayarak,
Yolun ortasında durup fotoğraf ve film çeken araçlar!

Ali ve Buket ile randevuleştik ve buluştuk.
Bu iki güzel insanı daha da sevdik.
Istanbul plakalı, Türk yapımı Landrover’i ile,
Ali Eriç devamlı doğuya giderek,
Dünya’nın çevresini dönüyor.
Istanbul’dan çıkıp, Gürcistan, Kazakistan
Azarbeycan, Moğolistan, Rusya ve Kanada.
Sonra Güney Amerika, Afrika, Avrupa ülkeleri ve Türkiye.
İlginç hikayeleri ve güzel resimleri için

Artık Alaska’ya doğru yola çıkıyoruz.
3500 km var önümüzde.
Hava soğuk ve yağmurlu.
Ama içimiz sıcak.

Resimler Rocky Mountains

02.06.2010 ALASKA

Alaska’ya Fairbanks’a geldik.
2450 km meşhur Alaska Highway’i geçerek.
2. Dunya Savaşı sırasında askeri sebeplerle,
10 bin kişi ile 8,5 ayda yapılmış.

Yolda ayılara, geyiklere, buffalolara ve
Orman yangınlarına rastladık.
İçimiz cızz etti ama öğrendik ki,
O anda 42 yerde orman yanarmış.
İnsan olan yerlerde müdahale edilirmiş ama,
Aslında ormanın yenilenmesine katkısı varmış.
Kısaca orman yangını doğal döngünün ve
Buradaki hayatın bir parçası imiş.

Alaska , ABD’nin beşte biri büyüklüğünde.
Amerika’lılar Ruslar’dan 1867 senesinde
7 milyon 200 bin dolara satın almışlar.
Dönümü yarım cent.

Kuzey Amerika’nın en yüksek dağı burada imiş.
3000 adet nehir varmış,
İçlerinden biri ABD’nin 3. Uzun nehri.

3 milyon göl mevcutmuş.
Su birikintileri göl sayılıyor mu acaba?
Dünya’daki aktif buzulların yarısı Alaska’da imiş.

Başkent Juneau; karayolu yokmuş.
Ancak, hava ve deniz yolu ile ulaşılırmış.

Adaları ile beraber 55.000 km kıyısı varmış.
ABD’nin diğer eyaletlerinin toplamının iki misli.
Dünyanın çevresinin neredeyse 1,5 katı.

Aurora Borealis (Kuzey Işıkları)
Yoğun görülürmüş.
En kuzey noktasında,
Senede iki ay güneş batmaz,
İki ay da güneş hiç doğmazmış.

70 adet aktif volkan varmış ve
Sürekli deprem olurmuş.

Nüfusun % 15’i Kızılderili imiş.
Fairbanks’de müzelerini gezdik.
Kültürlerini, yaşamlarını öğrendik.
Ve asimilasyona üzüldük.

Resimler ALASKA – Fairbanks

08.06.2010 GÜNEY ALASKA

Alaska’da doğa sarhoş ediyor insanı.
Karla kaplı yüce dağlar,
Erimekte ısrar eden buzullar,
Yemyeşil ormanlar,
Turkuaz nehirler,
Pırıl pırıl göller.

Denali Milli Parkı’nı ve
Kenai Yarımadasını gezdik.
Resimler var ama, hissetmeye yetmiyor.

Kenai Yarımadası nehir ve okyanus
Balıkçılığına odaklanmış.
Heryerde tekneler, oltacılar, marinalar.

Otellerin buzhaneleri var.
“Balıkları yanınızda götürmeyin!
Şoklayıp biz evinize gönderelim servisi.”

Halibut ve somon, iki önemli av.
Halibutları görünce dayanamadık.
Resim çekelim deyince,
İki kocaman parça temizlenmiş balık
Hediye olarak bizim buzdolabına girdi.
Hani bizdeki “Göz Hakkı” misali.

Halibut’u iki günde bitirebildik.
Balıkçı abiler de artık bizim
Nazar Boncuğu ile denize çıkacaklar.

Bir Rus köyüne gittik, Nikolaevsk.
Ortodoks Rusların gözlerden uzak
Dinlerini yaşadıkları minik bir köy.
Küçük bir kilise, evler ve bir cafe.

Cafe’nin sahibi Nina,
İyi bir cadı, iyi bir satıcı, iyi bir aşçı.
Bir de sevimli ki.
Bir nazar boncuğu da onun dükkanını süslüyor.

Öbür gün ferry ile Alaska’nın
Güneydoğusundaki adalara ve
Başkenti Juneau’ya gidiyoruz.

Resimler GÜNEY ALASKA

16.06.2010 BRITISH COLUMBIA

British Columbia, Kanada’nın en batıdaki eyaleti,
Üçüncü büyük eyaleti,
Belki de en güzel eyaleti.

Tabiat Ana, British Columbia’ya da çok cömert.
Nefes kesen güzellikler,
Kendi doğalarında vahşi hayvanlar,
Hepsi bir aradalar.

Bu sefer Pasifik Okyanusu da var.
Bu sefer Vancouver adası da var.
Hem de bir uçtan diğer uca 450 km.

Seyahat edenlerde,
Bisiklet, romorklu tekne, Karavan var,
Bazen de hepsi bir arada var.

Bir de deniz uçakları var.
Küçücük pır pır,
Göl kenarındaki evin önünde,
Pist hemen yanıbaşında.

Yüzen evler var.
Yüzen iskelelere bağlı,
Gel-git ile yükselip alçalan.

Özellikleri ve güzellikleri ile
Görülesi bir yer Vancouver.

Kanada’yı en doğudan en batıya
Geçmiş olduk böylece.
Kolay değil, Dünya’nın Rusya’dan sonra
İkinci büyük ülkesi.

Resimler British Columbia

22.06.2010 SEATTLE

PankCar ile Kanada-Alaska seyahatimizi noktaladık.
Seattle’da onu bir Depo’ya emanet ettik.
Ve şimdi Istanbul yollarındayız.

2 ayda 20.800 km yapmışız.
287 saat araba kullanmışız.
Ortalama süratimiz 73 km/saat olmuş.

Bir sonraki adım Kasım 2010’da.
Kısmetse Pasifik kıyısından güneye doğru.

Pınar geldi Seattle’a.
3 gün gezdik, güzel yemek yedik.

Gurme bir lokantada
70-80 yaşlarında bir çiftle tanıştık.
Bir sene önce Türkiye’delermiş.
Ülkemizi çok sevmişler.
Hikayemizi de dinledikleri
Tatlı bir sohbetin sonunda,
Bizim hesabımızı ödemişler.

Şaşırdık, gururlandık ama çok da utandık.
Teşekkür etmeye çalıştık ama
Becerebildik mi bilmiyoruz.

Unutulmaz, muhteşem bir akşamı
Anılarımız arasında depoladık.

Birazcık ara,
Sırada kimbilir neresi var?

Resimler Seattle

14.11.2010 Amerika Kuzey Batı Kıyısı

Seattle’dan yollara düzüldük tekrar.
PankCar yaramazlık yapmamış hiç.
Başladık Amerika’nın batı kıyısından inmeye.
O ne güzel bir yol, o ne güzel bir Pacific.
Sarp kayalara vuran azgın dalgalar,
Yeşil’den sarı, kırmızı ve kahverengiye giden binbir renk,
Sisli puslu gri bir hava.

Rocky Mountains güzelliğine bir de okyanus eklendi.
Dingin, Yüce Pacific.
Kum tepeleri uçsuz bucaksız.
Buggy’ler, quadbike’lar! Oyuncak bol.

Dünyanın en uzun ağaçlarını gördük: Redwood.
İçleri kırmızı, sanki kesince kanarmış gibi.
Boyları 30 katlı gökdelenlerden uzun,
İçlerinden araba ile geçilenleri bile var.
Kutsanmış, büyülü bir histi aralarında bulunmak.

Sonra düştü yolumuz Napa ve Sonoma’ya.
California’nın meşhur şarap vadileri.
Bu ne güzellik, asmalar sonbahar renklerine bürünmüş,
Bu ne ihtişam, şatolar, seremoniler.
Şarapları tadalım, hepsi güzel alalım.

Girdik bir süpermarkete
Saydık, tam 6 çeşit armut, 10 çeşit domates, 16 çeşit elma.
Hepsi birbirinden güzel.
Dünyanın en güzelleri buraya doluşmuş herhalde.

Geldik San Francisco’ya:
Istanbul 7 tepeye, San Francisco 33 tepeye kurulmuş.
Amerikan aksiyon filimlerindeki araba sahnelerini hatırladık.
Büyük şehrin kirli yüzünü,
Köprüleri ve binaları ile güzel yüzünü aynı anda gördük.

Sacramento’da Arnold Abi’ye merhaba dediğimizde
1000 mil olmuştu bile katettiğimiz.

Resimler Amerika Kuzay Batı Kıyısı

18.11.2010 California’nın Milli Parkları

400 mil uzunluğundaki Sierra Nevada dağları
Californiya’nın ‘bel kemiği’ imiş.
Yani California’nın Nevada’ya bakan sırtındalarmış ve de:

Yosemite, Sequoia, Kings Canyon National Park’larına,
Amerika Birleşik Devletleri’nin 4.420 metre yüksekliğindeki
En yüksek dağı Mount Whitney’e,
ABD’nin en yüksek şelalesine ve,
Dünyanın en uzun ağacı Sequoia’lara
Ev sahipliği yaparlarmış.

Giant Forest’de orman yangınının;
Çocukluğumuzdan hatırladığımız gibi korkunç bir şey olmadığını,
Genelde bütün ağaçların ölmediğini,
Ormanın yenilenmesi için yangının doğal süreçlerden biri olduğunu,
Isının çam kozalaklarının açılarak tohumların toprağa düşmesine sebep olduğunu,
Toprağın üstünü örten yosun, yaprak ve diğer nebatın yanmasının
Yeni ağaç tohumlarının yeşermesine imkan tanıdığını,
Küllerin, gübre olarak toprağı güçlendirdiğini,
Seyrekleşen ağaçların daha fazla güneş ışığı, su ve besin aldıklarını,
Yanmış bölgenin tekrar yanma ihtimalinin çok azalması sebebiyle,
Yeni yetişen ağaçlara sağlıklı ve tehlikesiz bir ortam oluştuğunu öğrendik.
Hatta bu sebeple Ranger’ların kontrollü olarak ormanı yaktıklarına şahit olduk.

Sonraki durak : Death Valley yani Ölüm Vadisi
Amerika Birleşik Devletlerinin en kurak, en alçak ve en sıcak yeri
86 metre deniz seviyesinin altında.
Isı, en yüksek 57 derece ölçülmüş.
İnanılmaz, olağanüstü yerlerde dolaşıyoruz.

Resimler California Milli Parkları

24.11.2010 Las Vegas ve Canyonland

Çılgın Las Vegas,
Anlatmak ve de yaşamadan anlamak zor.
Kumarı seyrettik, oynamadık.
Kumarhanelerde sigara içenleri izledik.
Başka yerde de görmedik.

Yolumuz Zion National Park’a düştü.
Kanyonda nehir seviyesinde iken
Hislerimizi anlatmak imkanı yok.
Doğanın yüceliği karşısında
‘Minnacıklık’ ruh hali.

Kanyonlar ülkesinin ağababası Grand Canyon.
Çok önceden Güney Kıyısını gezmiştik.
Bu sefer sıra North Rim’de.

Denizden 3000 metre yüksekte, platonun en tepesinde
1000’den fazla metre aşağıdaki Colorado nehrini seyretmek:
Hele de kar fırtınası varken,
Rüzgar 60-70 km/saat süratle eserken,
Isı eksi 3 derecelerde sürünürken ve
Kardan yolların kapanmak üzere olduğu şartlarda.
Büyülü bir ortamdı.

Bu defa Sedona:
Toprak örtüsünün kıpkızıl olduğu,
Yağmur sularının dahi kırmızı aktığı,
Ateş rengi kayaların her an patlayacakmış hissini verdiği,
Bir başka olağanüstü doğa panoraması.
Bu bölge Mucizeler Diyarı.

Resimler Las Vegas ve Canyonland

29.11.2010 Texas

Texas, petrol eyaleti;
Uçsuz bucaksız platolar ve
Kendi halinde sessiz çalışan pompalar.
Hani darı gagalayan tavuklara benzeyenlerden.

Dallas, Kennedy’nin katledildiği yer,
6. Kat müzesi var.
1963’te Lee Harvey Oswald binanın 6. Katından tetiği çekmiş,
Olmuş sana müze.
2 saat gezdik, trajediyi an be an izledik.

Ceyar ve Bobi’ nin çiftlikleri Southwork Ranch’e de gittik.
Dallas dizisi bizim kuşağın gençlik dönemine
Damgasını vurmuştur hani.
Vallahi Lonely Planet’de bile vardı.

Houston bu etabın son durağı.
Amerika’nın dördüncü büyük kenti.
Nasa Space Center’da
Apollo anılarımızı ve heyecanımızı tazeledik.

Seattle’dan Houston’a 23 günde 8000 km yapmışız.
PankCar yine istirahate çekiliyor bir süre.
Bakalım bundan sonraki rota nereye, ne zaman?

Resimler Texas

12.05.2011 New Orleans

5 aydan fazla bir zamandan sonra tekrar yollardayız.
Bu sefer rotamızda Louisiana Eyaletinin en büyük kenti New Orleans:
Amerika’nn 31 eyaletinin sularını denize götüren,
Dünyanın 4. büyük nehri Mississippi’nin Meksika körfezine döküldüğü yer.
350.000 nüfuslu, Jazz müziğinin doğduğu yer.
Louis Armstrong’un memleketi.

French Quarter, şehire kimliğini veren bölge.
Creole tipi, metal ferforje balkonlu harika yapılar,
Dar, ama bol ışıklı, cafe’li, barlı, restaurant’lı, jazz klüplü sokaklar.
Her köşeden yayılan canlı müzik, sex, uyuşturucu ve içkinin yoğurduğu,
Bir rahatlık, gevşeklik, boşvermişlik ve bohem hayat.
Bizim standartlarımızla ‘Normal İnsan’ bulmak pek kolay değil.
Turistlerin dışında hemen herkes bir başka ‘maniac’.

New Orleans 2005 Ağustos’unda Category 5 şiddetinde
Hurricane Katrina ile yıkılmış ve sular altında kalmış.
1500 ölü, milyarlarca dolar hasar.
Su seviyesinden yüksekte olması sebebi ile,
Ne mutlu ki French Quarter en az hasar alan bölge.

Mississippi aşağı deltası, binlerce gölcük ve su yolunun bulunduğu bataklık bir yöre.
Kamp yaptığımız St. Bernard State Park’ta sivrisinekler ile gergin bir ilişkimiz oldu.
Sinek kovucularımızla pek ilgilenmediler.
Anladığımız kadarı ile, B Rh + grup çok hoşlarına gitti.

Bir nehir teknesi ile yaptığımız ‘Swamp Tour’da
Alligator’larla tanıştık. Tatlı su timsahları.
Crocodile ise deniz suyu timsahı.
Bizde yok ya, hepsini aynı kefeye koy, gitsin.

Tekneyi görünce yaklaşıyorlar.
Sebebi ise kendilerine atılan Marshmallow.
Yani şekerle besleniyorlar.
Kendi ortamlarındalar, ama en değerli özellikleri olan
Doğallıkları ve vahşilik’leri ellerinden alınmış.

Bu etapdaki rotamız Mississippi nehri boyunca kuzeye doğru.
Yukarı Mississippi suları çok yüksek.
Pekçok bölge sular altında,
Bakalım yollar ne kadar geçit verecek.

Resimler New Orleans

18.05.2011 Mississippi Rive

New Orleans’dan başlayıp kuzeye doğru,
Mississippi nehri kıyısından çıkıyoruz.
Bu nehir Kuzey Amerika’nın en büyük akarsu sisteminin anadamarı.
3700 km uzunluğunda ve 31 Eyalet’den geçiyor.
Kuzey Amerikanın doğusundaki Appalachian sıradağları ve
Batısındaki Rocky sıradağları ile ikisinin arasındaki dev vadinin bütün suları,
İrili ufaklı bir sürü nehir ile Mississippi’de birleşiyor.

Nehrin deltası kuzeye doğru iyice uzanarak
Uçsuz bucaksız topraklara hayat veriyor.
Tarihin derinliklerinden bildiğimiz meşhur buharlı gemiler,
Tarımın ve ticaretin gelişmesine çok yardım etmiş.
İlk zamanlarda pamuk ekilirmiş, köleler toplarmış.
Şimdilerde ise sonsuz mısır tarlaları her tarafta.
Malum cornsyrup, ucuz şeker kaynağı.

Meksika körfezine yakın olan güney bölgelerine yapılan
Pek çok sayıda rafineri ise bu yörenin bütün güzelliğini almış götürmüş.
Nehir boyunca Pisi balığı (Catfish) çiftlikleri yaygın.

Bu bereketli toprakların, sık sık yükselen nehir sularının altında kalması
Seneler boyunca büyük sellere ve kayıplara sebep olmuş.
Su baskını etkilerini kaldırmak ve bu verimli toprakları ekebilmek için
Insan gücü ile yüzlerce kilometre su setleri yapılmış.
Bunun için eyaletler arası komiteler kurulmuş,
Federal hükümet işin içine girmiş, vergiler getirilmiş ve kanunlar konmuş.
Ama % 100 korunma halen mümkün değil.

Şu sıralarda 1927’deki rekor su yüksekliğinden daha yüksek su var.
Yani Mississippi tarihindeki en yüksek seviye.
Riskli ve önemli bölgelerde alınan önlemlere rağmen,
Pek çok hasara ve su altında kalmış ev ve tarlalara şahit olduk.
Tahminlere göre su seviyesi bir ay kadar daha yüksek seviyelerini koruyacakmış.

Amerika Birleşik Devletlerinin bizim Kuzey-Güney Savaşı diye bildiğimiz,
Kendilerinin ise Civil War olarak adlandırdıkları,
Tarihleri boyunca, en fazla Amerikalı’nın öldüğü en kanlı savaşın
Önemli muharebeleri Mississippi kuzey deltasında olmuş.

1860’ta başkan seçilen Abraham Lincoln, zaten kuzey eyaletlerde
Yavaş yavaş azalmakta olan köleliği tamamen ortadan kaldırma politikasını açıklayınca,
Köleliği savunan çoğunlukla pamuk üreticisi 11 eyalet ABD’den ayrılıp
Amerikan Devletler Birliği’ni (Confederacy States of Amerika) kurmuşlar.
1861’de başlayan savaş, kanlı muharebelerle 4 yıl sürdükten sonra
Kuzeylilerin ( Union) galibiyeti ile sonuçlanmış, Kölelik sona ermiş,
Amerika Birleşik Devletleri daha da güçlenmiş olarak eski durumuna dönmüş.
İyi mi kötü mü, yorum yok!

Resimler Mississippi

20.05.2011 Memphis

Tennessee Eyaletinin en büyük kenti Memphis.
Mississippi nehrinin hemen kıyısında,
670.000 nüfus barındırıyor.

Bir yönü ile Amerika’nın klasik büyük şehirlerinden, ama
‘Home of Blues, Birthplace of Rock’n Roll’ imiş.
Blues’un memleketi, Rock’n Roll’un ise doğum yeriymiş.
Johnny Cash, Elvis Presley, Isaac Hayes ve B. B. King
1950’lerde müzik hayatlarına burada başlamışlar.

Rock’n Roll’un doğum yeri olmasına sebep
Efsane kral Elvis Presley.
1935’te Mississippi eyaletinde doğduktan sonra
13 yaşında Memphis’e taşınmış.
1954’de 19 yaşında kariyerine Memphis’te başlamış ve
1977’de 42 yaşında ölene kadar da aynı yerde yaşamış.
Gerçek anlamda Memphis’in ‘oğlu’.

Graceland’deki köşkünü 56 dönüm arazisi ile beraber,
1957 yılında henüz 22 yaşında iken 100.000 Dolar bedelle satın almış.
Şimdi bir müze ve senede 600.000 ziyaretçi ile
Amerika’da White House’dan sonra en fazla gezilen ikametgah.

Müzik adamı, zevk adamı, şovmen, Kral.
Sahne kostümlerinden arabalarına,
Altın plaklarından, uçaklarına,
Yaşamından kareler her yerde.

Beale Caddesi’ne gittik.
Her noktasından farklı notalar fışkıran,
Müzik, içki, yemek ve motosikletin yoğurduğu,
Cıvıl cıvıl, ışıl ışıl, kıpır kıpır bir ortam.

Ne kadar değişik motorsiklet varmış meğer?
Sahipleri, nasıl da havalı imişler?
Ağzının suyu aka aka, seyreden ne kadar da insan dolaşırmış ortada?
Ben değil canım, diğerleri. Onlar!

Resimler Memphis

24.05.2011 St. Louis

(GRR) Great River Road rotasını takip etmesek,
Belki de St. Louis’i hiç bilmeyecektik.
Amerika’nın şehirlerinden biri,
Ama iki güzelliği bizi etkiledi.

Gateway Arch, Amerika’nın batıya doğru
Genişlemesi onuruna yapılmış.
192 metre eni ve 192 metre yüksekliğiyle
Amerika’da insan eliyle yapılmış en büyük anıt.
Dunya’da ise paslanmaz çelikten imal edilmiş en büyük anıt.

1947’de design edilmiş, 1963’te yapımına başlanmış
1965’te tamamlanmış, 1967’de açılmış.
Yapım tekniği ve detaylar resimlerde.
Her iki tarafın da içi boş.
Buralarda teleferik, asansör karışımı,
Tram (Tramvay) tabir edilen bir düzenek ile
Arch’ın tepesine insanlar taşınıyor.

İkinci güzellik ise ‘Cathedral Basilica of Saint Louis’
Bu harika Katedral’in yapımı 1914’te tamamlanmış.
En büyük özelliği ise içindeki mozaikler.
Dünya’da üstünde en fazla mozaik bulunan yapı.
7000’den fazla renkte,
41,5 milyon adet cam mozaik parçası,
7.700 m2 alanı hristiyani figürlerle bezemiş.

Mozaiklere 1912’de başlanmış ama,
Bitirilme tarihi 1988.
76 sene sürmüş.
Kimbilir kaç nesil emek vermiş.

Bu güzelliklere, bir de rasgele caddelerde dolaşırken rastladığımız,
Para toplamadan ve sadece vurmalı çalgılarla müzik yapıp,
Amatörce hünerlerini sergileyen bir grupla geçirdiğimiz zaman da eklenince,
St. Louis hatıralarımızda önemli bir yer işgal edecek görünüyor.

Resimler St. Louis

03.06.2011 Yukarı Mississippi

St. Louis’ten sonra kuzeye doğru
Pek çok küçüklü büyüklü şehirden, kasabadan,
Hatta 70-80 nüfüslü minicik köylerden geçerek
Mississippi’nin doğduğu noktaya ulaştık.
Doğduğu yer Lake Itasca’ya düşen bir yağmur damlası
Ancak 90 gün sonra Meksika Körfezi’ne ulaşıyormuş.

Kuzey Amerika’nın üçte birinin sularını okyanusa taşıyan,
Havzasındaki bereketli ovaları sulayan,
Halkına yıllarca ticaret yolunu açan,
Uygarlıkların gelişmesine ve savaşlara sebep olan,
Zaman zaman taşmasıyla
İnsanları korkutan, yutan, büyük zararlara uğratan,
O muhteşem nehir, yoluna başlarken
Ne kadar da zayıf ve naif.
Sanki hayat yolunu anlatıyor.

Great River Road rotasında 11 Eyalet geçtik.
Hepsi birbirinden farklı, herbiri ayrı özellikli.
Orta Batı eyaletleri misafirperverlikleri ile övünüyorlar.
Biz diyorlar diğerlerinden farklıyız.

Minnesota’da tam 10.000 adet göl var.
Su birikintileri hariç.

Wisconsin’de Cuma gecesi hava 3 derece.
Sonraki Pazartesi gündüz tam 32 derece.
Yani gece kalorifer, gündüz klima.
Acaip bir durum değil, çok normalmiş.

Yazın göllerde su sporları yapılırken,
Kışları donmuş yüzeylerinde araba ile gitmek ve
Buzu delerek balık avlamak mümkünmüş.

Resimler Yukarı Mississippi

10.06.2011 Lake Michigan

GRR rotasını bitirdikten sonra doğuya yöneldik.
Lake Michigan’ın batı kıyısından Chicago’ya indik.
Günlerce kahverengi nehir suyundan sonra
Mavi göl suyu pek güzel göründü bize.

Önce göle doğru uzanan yarımada Door County.
Midwest’in gözde tatil beldesi.
Tabiat güzelliklerinden, çok çeşitli spor imkanlarına,
Theme Park’lardan, nefis otel ve restaurantlara
Ne ararsanız mevcut.

Milwaukee, Alman Lager birasının
Amerika’da üretilmeye başladığı ve
Harley Davidson motorlarının doğduğu yer.

Son durağımız Chicago.
Artık Türkiye’ye dönme zamanı.
Belki de PankCar projemizin sonlanma zamanı.
Yine hüzün var.
İki senedir USA, Canada, Alaska’yı
Doğudan batıya, kuzeyden güneye dolaştığımız,
Bu sefer yaptığımız 7.800 km ile beraber,
Toplam 46.000 km yol yaptığımız
Küçük minibüsümüz, minik evimiz
Artık yeni sahibi için görücüye çıkıyor.

Hayatta canlı ve cansız hiçbir şey sonsuz ömürlü değil.
Bunu biliyoruz ama ayrılık yine de mahzunlaştırıyor bizi.
Ama her biten proje, yeni bir proje demek.
Bakalım zaman ne gösterecek.

Resimler Lake Michigan

© 2023 DünyaKazan